Çumranın Sesi

Çumranın Sesi

19 Nisan 2024 Cuma
MHP Lideri Bahçeli: TBMM'de eşkıyanın hükmü değil, milletin hükmü geçerlidir
Kategori : GÜNDEM
20 Nisan 2021 16:21
 
MHP Lideri Bahçeli: TBMM'de eşkıyanın hükmü değil, milletin hükmü geçerlidir

Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Devlet Bahçeli, MHP grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. Bahçeli, ''Fezlekeler bir an önce karara bağlanmalı. Hiçbir menfur oluşumun, vatan evlatlarına kurşun sıkan hiçbir hain örgüt uzantısının gazi Meclis'te yeri olamaz. TBMM'de eşkıyanın hükmü değil, milletin hükmü geçerlidir.'' dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Devlet Bahçeli, grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. Bahçeli, ''TBMM’de biriken fezlekelerin bir an önce görüşülerek karara bağlanması terörle mücadelede teşvik edici ve kamçılayıcı bir işlev görecektir. TBMM, Türk milletinin irade ve egemenliğinin temsil kurumudur. Milli hassasiyetlerin, milli gayelerin, milli birlik ve kardeşliğin ana karargâhı burasıdır. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Milletin önünde ve üstünde bir güç yoktur. Hiçbir bölücü odağın, terörizme yardım ve yataklık yapan hiçbir menfur oluşumun, Mehmetlerimize kast eden, vatan evlatlarına kurşun sıkan hiçbir hain örgüt uzantısının Gazi Meclis’te yeri olamaz. TBMM’de eşkıyanın hükmü değil milletin hükmü geçerlidir. Dün yedi düvele meydan okuyan, en buhranlı anlarda, en ağır şartlarda bile demokrasinin erdeminden ayrılmayan Gazi Meclis’te her fikre cevaz vardır, ama ihanete, bölücülüğe, bölünmeye icazet yoktur, izin yoktur, fırsat yoktur.'' dedi.

MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin açıklamaları şu şekilde;

''Yurt içinde ve yurt dışında yaşayan aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda varlık ve birlik mücadelesi veren kardeşlerimize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Önümüzdeki Cuma günü mensubu ve meftunu olduğumuz TBMM’nin 101’inci açılış yıldönümü iftiharla kutlayacağız. İlk Meclis’in muhterem mebuslarını ve müstesna hatıralarını bir kez daha yad edeceğiz. 23 Nisan 1920 Cuma günü Ulus’taki Taş Bina’da milli iradenin teşekkülüyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atıldı.

Kuran-ı Kerim tilavetleriyle, kesilen kurbanlarla, dudaklardan dökülen aminlerle, yüreklerden kopan dileklerle İlk Meclis tarih sahnesindeki muhkem yerini aldı. Meclis-i Mebusan’dan iltihak eden mebuslarla, Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mart 1920 tarihli Genelgesi mucibince yapılan seçimlerle belirlenmiş mebuslar Ankara’da toplandı.

Demokrasi tarihinde, iki ayrı genel seçim vasıtasıyla oluşan tek Meclis Ankara’nın Ulus semtinden anıt gibi yükselen Büyük Millet Meclisi’dir. Biliyoruz ki, işgale, istilaya, ihanete karşı İlk Meclis’in eşsiz iradesiyle direnilmiştir. Kurucu kahramanlar hiçbir zaman kanun dışına taşmamış, milli iradenin özlemlerinden kopmamıştır. Dünya üzerinde, zillete ve zulme Meclisi’nin etrafında kenetlenip savaş açan ikinci bir millet o güne kadar görülmemiştir. İlk Meclis, ordular kurup ordular yönetmiş, zaferden zafere koşarak vatanın harem-i ismetinden düşmanı söküp atmıştır.

İlk Meclis imkansızlığa karşı imanın adı, yıkıma karşı yükselişin ahlakı, zalimlere karşı milletin aklıdır. İlk Meclis, istiklal haysiyetini, istikbal hedeflerini millet nam ve hesabına varlığında toplamış kahramanlık beratıdır.

"MONDROS'A İMZA KOYANLAR ZELİL TUZAĞA DÜŞTÜ"

Mondros Ateşkes Antlaşması, İmparatorluğumuzun esaret ve teslim belgesiydi. Sömürgeciler masa başında tuzak kurmuşlar, maalesef bu antlaşmaya imza koyanlar da zelil tuzağa düşmüşlerdi. Osmanlı İmparatorluğu 1.Dünya Savaş’ından çıktığından 1 milyon kilometre karelik toprağını kaybetmişti. Üstelik yalnızca toprak değil bağımsızlık da elden çıkmıştı.

Birleşik Krallık Başbakanlarından birisi, milli varlığımızın tamamen ortadan kaldırılmasından bahsetmişti. Lord Curzon Türkleri entrika ve fesat kaynağı olarak yaftalamıştı. Elbette bu müfteriliğin Türk milleti nezdinde hiçbir itibarı yoktu. Çünkü şeytani emellerden rahmani sözler beklemek boşuna gayretti. Vatan coğrafyası ateş altına alınmış, kanlı postallar dehşet saçmaya başlamıştı. Böylesi bir vasatta, İlk Meclis bezgin ve bitkin Anadolu bozkırından, yorgun ve yılmış beşeri varlıktan bir güneş gibi parladı. Umutsuzluğun koyu sisini dağıtmak maksadıyla Ankara mahreçli şanlı bir irade serpilip sivrildi. Ulus’ta tadilatı henüz tamamlanmamış taş binada toplumun her kesiminden, her meslek grubundan, farklı farklı dünya görüşleri olsa bile ortak paydaları vatanseverlik olan mebuslar bir araya geldi. Hatta dönemin bazı mebusları nice zorlukları aşarak Ankara’ya intikal etti. Mesela, Artvin Mebusu Ahmet Fevzi Bey, Şavşat halkından toplanan 75 lirayla yola çıkmış, Samsun’a sekiz günde gelebilmiş, buradan da 4 mebus arkadaşıyla bir at arabası kiralayarak güçlükle Ankara’ya ulaşabilmişti. Trabzon Mebusu Eyüpzade İzzet Bey Ankara’ya gelirken 6 Mayıs 1920 tarihinde, eşkıyalar tarafından Samsun-Çarşamba arasında şehit edilmişti.

İlk Meclis’in saygıdeğer mebusları, barınacak yerleri olmadığından Ziraat Mektebi’nin öğrenci yatakhanesinde kalmışlardı. İlk Meclis’te ışık yoktu, yasama faaliyetleri mumların ve isli gaz lambalarının altında yapılıyordu. Sıralar mekteplerden taşınmış, sararmış kâğıtlara kararlar yazılmıştı. İlk Meclis’in mebusları sekiz ay maaş alamamıştı. Bir yıl sonra da aldıkları maaşlarının yüzde 20’sini bütçe açığını kapatmak amacıyla devlete iade etmişlerdi.

"MECLİSİMİZİN AÇILIŞI MİLLİ MEŞRUİYETİN DÖNÜM NOKTASIDIR"

Meclisimizin açılışı, milletler mücadelesinin acımasızca sürdüğü bir dönemde; Türk milletinin tam bir mutabakatla, milli kimlikte ve milli hedefte buluşmasının, Yıllardır süren kayıpların çöküntüsünü atarak güç ve moral depolamasının, Teslimiyet ve tavizlere son vererek derlenip toparlanmasının, Silahla verilen bir mücadelede bile demokratik ve toplumsal uzlaşmayla sağlanan milli meşruiyetin dönüm noktasıdır. Ankara'nın Ulus Meydanı’ndaki Tek Katlı Taş Bina’dan ortaya çıkan sonuç, Yaklaşık iki asrı aşan elem ve çile dolu geri çekilmenin artık son bulacağının, Bugünkü coğrafyamız üzerinde ebediyen yaşamaya devam edeceğimizin, Vatanımızı sonsuza kadar koruyacağımızın, Akıl, hesap, irade, iman ve süngü ile birleşen bir mücadele ile Türklüğün makûs talihini döndüreceğimizin cihana tebliğidir.

23 Nisan 1920 tarihi, elbette ki üç yıl sonra varlığını ve bağımsızlığını bütün dünyaya ilan edecek olan Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi ve hukuki alt yapısının hazırlandığı bir döneminin başlangıcıdır. Bu yönüyle İlk Meclis, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu iradesidir. Bu tarih, vatanın bağımsızlığı ve milletin bekası için yüreğini ortaya koymuş muhteşem kadroların, aziz Atatürk liderliğinde tarihin akışını değiştirmesinin ilk hamlesidir.

Büyük Millet Meclisi’nin açılması, aziz milletimizin bağımsızlığına yönelmiş olan ve sabırları zorlayan dayatma ve gelişmeler karşısında, neleri göze alıp, nasıl başarabileceğinin de emsalsiz örneğini teşkil etmiştir. Gerek Büyük Millet Meclisi'nin açılış şartları, gerekse sonradan yaşanan siyasi, sosyal gelişmelerin tamamı; bizleri küçümseyen, onurumuza ve mukaddesatımıza el ve dil uzatmaya yeltenen, gücümüzü sınamaya kalkışan mihrakları nasıl bir akıbetin beklediğini göstermesi bakımından tarihi bir ibret ve ihtar levhası olmuştur. Bu nedenle, Millet Meclisimizin açılması ile başlayan sürecin manasını ayrıntıları ile bilmenin, devlet ve millet hayatımızda yeniden karşımıza çıkan benzer tehditlerin doğru anlaşılmasında mühim bir tesiri olacağına inanıyorum. En müşkül anlarda bile Türk milletine gücü yetmeyenlerin, bugün yeni maceralarla şanslarını bir kez daha denemeye kalkışmaları bu açıdan beyhude bir çabadır.

Tarihin acı ve tatlı hatıralarla kapanmış sayfalarını, son bulmayan intikam duygularıyla, asla hak etmediğimiz insanlık dışı iftiralarla tekrar açılmasına heveslenmek dikkat etmemiz gereken bir tehlike olarak karşımızdadır. Unutmayalım ki, inancımızın ve iddialarımızın devamı, ancak dayanma gücümüz, dirayetli tavrımız, dik duruşumuz kadardır. Bunun timsali de Büyük Millet Meclisi'nin açılışıdır.

Bu toprakları vatan yapan ecdadımızdan devraldığımız emanetin, omuzlarımıza yüklediği görev elbette ağırdır. Ancak bu kutlu vazifeyi yerine getirmek için ihtiyacımız olan cesaret ve ilham ise tarih sayfalarında fazlasıyla mevcuttur. Türkiye'nin yükselişi de, tıpkı 23 Nisan 1920‘de tecelli eden şuurda anlamını bulduğu gibi; sorunlara yalnızca başkent Ankara'dan bakan, ayrışmayı değil birleşmeyi, dağılmayı değil buluşmayı, parçalanmayı değil kucaklaşmayı, farklılaşmayı değil bütünleşmeyi hedefleyen kolektif şuurla mümkündür.

23 Nisan 1920'nin aziz hatıralarını aramak ve anlamak için çok uzaklara gitmeye gerek yoktur. 19 Mayıs adımında tecessüm eden yüksek ülkülerde, Ardı arkası kesilmeyen telgraflarda, Heyecanla buluşulan kongre salonlarında, Asker götüren katarların loş vagonlarında, Mermi taşıyan kağnıların gıcırdayan teknelerinde, Uykusuz gecelerle geçen Meclis sıralarında ve nihayet, Şehadetlerle dolu vatan topraklarında, onu anlamak ve tanımak isteyenler için kutlu anıları ve belgeleri sıcaklığını hala muhafaza etmektedir.

Dün olduğu gibi bugün de, kardeşliğimize musallat olan gelişmeler karşısında en önemli direnç ve dayanma gücümüz, yüreklerinin vatan ve millet sevgisi ile dolu olduğunu düşündüğüm siz muhterem milletvekillerinin yüksek iradesinde saklıdır.

Aziz milletvekillerinin verecekleri her kararda mensubu oldukları "Gazi Meclis"in tarihine, şerefine, namusuna ve anlamına uygun hareket edeceklerine olan inancım tamdır. Meclis’i Gazi, varlığı Gazi, devleti Gazi olan bir milletin ve onun aziz temsilcilerinin teröre ve hıyanete bulaşmış, Türkiye düşmanlarıyla el ele vermiş siyasi bölücülere göz yumması da düşünülemeyecektir.

"FEZLEKELER BİR AN ÖNCE KARARA BAĞLANMALI"

TBMM’de biriken fezlekelerin bir an önce görüşülerek karara bağlanması terörle mücadelede teşvik edici ve kamçılayıcı bir işlev görecektir. Bu Meclis’te meşru her görüş demokratik sınırlar çerçevesinde tıpkı 1920’li yıllarda olduğu gibi özgürce seslendirilmelidir.

TBMM, Türk milletinin irade ve egemenliğinin temsil kurumudur. Milli hassasiyetlerin, milli gayelerin, milli birlik ve kardeşliğin ana karargâhı burasıdır. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Milletin önünde ve üstünde bir güç yoktur. Hiçbir bölücü odağın, terörizme yardım ve yataklık yapan hiçbir menfur oluşumun, Mehmetlerimize kast eden, vatan evlatlarına kurşun sıkan hiçbir hain örgüt uzantısının Gazi Meclis’te yeri olamaz, demokrasi adına söyleyecek tek bir sözleri dahi bulunamaz.

"TBMM'DE EŞKIYANIN HÜKMÜ DEĞİL MİLLETİN HÜKMÜ GEÇERLİDİR"

TBMM’de eşkıyanın hükmü değil milletin hükmü geçerlidir. Dün yedi düvele meydan okuyan, en buhranlı anlarda, en ağır şartlarda bile demokrasinin erdeminden ayrılmayan Gazi Meclis’te her fikre cevaz vardır, ama ihanete, bölücülüğe, bölünmeye icazet yoktur, izin yoktur, fırsat yoktur. Bu tarihi ve milli kararlılığa herkesin riayeti samimi dileğimdir.

Cumhuriyetimizden üç yıl önce açılmış olan TBMM, nasıl ki yeni Türk devletinin doğuşunu müjdelemişse, pırıl pırıl çocuklarımız da ülkemizin onurlu ve yüksek geleceğini müjdelemektedir. Bu kutlu günün çocuklarımıza armağan edilmesinin en önemli nedeni ve gerekçesi de bize kalırsa budur.

Milletimiz, bağrından yetişen yeni nesillerle varlığını sürdürecek, devletimiz genç kuşaklarla geleceğe umutla bakmaya devam edecektir. Bu vesileyle sevgili çocuklarımızın ve bugünün kendilerine ithaf edildiği dünyadaki bütün çocukların bayramını şimdiden kutluyorum. Gerçek ve kalıcı barış, huzur, mutluluk ve kardeşlik diliyorum. Yüzyıllarca hüküm sürdüğümüz coğrafyalarda, varlığını feda ederek huzur içinde yatan meçhul kahramanların muhterem hatıralarını minnetle yâd ediyorum.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde hayat ve vücut bulmamızı sağlayan kahraman nesilleri, bu kutlu Meclis'i emanet eden büyük Atatürk'ü, ilk Meclis’in muhterem üyelerini, ebediyete irtihal etmiş tüm milletvekillerini rahmetle anıyorum.

YENİ ANAYASA ÇIKIŞI

İçinde bulunduğumuz yıl aynı zamanda Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun da yüzüncü yılıdır. 1921 Anayasası’nın görüşülmesi ve kabulünde, yürürlükte bulunan Kanun-ı Esasi’de yer alan özel nisap ve usuller uygulanmamış, olağan yasalar için öngörülen kurallar işletilmişti. İki ay süren ateşli tartışmalar sonucunda mutabakat sağlanıp esasen 23 maddeden teşekkül eden, ilaveten bir ayrık maddeden oluşan Anayasa Büyük Millet Meclis’inin 20 Ocak 1921 tarihli oturumunda kabul edilmişti. 1876 Anayasası üzerinde en tartışmalı konu “Hâkimiyet-i Milliye” kavramı olmuştu. Özellikle 1909 yılından sonra daha da artan bu tartışmaların temelinde “Padişah mı yoksa Meclis-i Mebusan mı daha üstün?” sorusu sürekli gündemdeki yerini korumuştu.

1921 Anayasa’sının 1’inci maddesi, hâkimiyetin bilakaydüşart milletin olduğunu, idare usulünün de halkın mukadderatanı bizzat ve bilfilli elinde tutmasını baz almıştı. Kurucu kahramanlar, İstiklal Savaşı’nın çerçevesini Anayasa ve yasalara uygun şekilde tesis ederek Kurtuluş Mücadelesi’nin meşru ve hukuki sınırlar içerisinde kalmasına titizlikle özen göstermişlerdir. Bu demokratik hassasiyet, dönemin vahim ortamı dikkate alındığında, gıpta edilecek, hayranlık uyandıracak, örnek alınacak bir gelişme, bir yükseliş, bir kararlılık numunesidir.

Meclis, başına buyruk hareket etmemiş, bütün karar ve atılımlarını milli egemenlik ilkelerine, milletimizin tertemiz hür iradesine dayandırmıştır. Bu kapsamda millet topyekûn ayağa kalkarak, üzerindeki ölü toprağı silkeleyip atmış, bununla mündemiç halde bulunan Büyük Millet Meclisi istiklal ve istikbal haklarımızı cesaretle müdafaa etmiştir.

1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun üzerinden yüz yıl geçmiş olsa da, yeni anayasa arayışları, yeni anayasa hazırlıkları, yeni anayasa çalışmaları hiç sonlanmamıştır. Maalesef son 60 yıla damga vuran darbe anayasaları millet ve devlet hayatının işleyişini adeta kilitlemiş, siyasi ve hukuki kutuplaşmaları tetikleyip beslemiştir.

Türkiye’mizin yepyeni, sivil nitelikli, geniş katılımlı, toplumun her kesimini içine alacak, tüm düşünce ve eğilimleri kapsayacak bir anayasaya ihtiyacı olduğunu görmek, bunun da gereğini müştereken yapmak lazımdır. Teferruattan arındırılmış, yalın ve anlaşılır, hükümleri arasındaki çelişkilerden ayıklanmış, kısa, net, milli ve manevi hayatımızın esaslarını kavramış, bize özgü, bizi yansıtan, gelecek ile geçmişi temerküz etmiş, gerekçeleriyle gerçekleri yakalamış bir anayasayla Cumhuriyetimizin yüzüncü yıldönümünü kucaklamamız kaçınılmaz milli bir görevdir.Bu tarihi göreve Milliyetçi Hareket Partisi önşartsız hazırdır. Bu ihmal edilemez görevin şuuru Cumhur İttifakı’na ziyadesiyle hâkimdir. Biz milli mutabakatı tarihte başardık, ahlakta başardık, kültürde başardık, kardeşlikte başardık, inançta başardık, iradede başardık, inanıyorum ki, aynısını bir toplum sözleşmesi, bir toplumsal uzlaşma halinde yeni ve sivil bir anayasa da yapabilir, başarabiliriz. Yeni anayasa hedefi aynı zamanda Türk milletinin hedefidir. Bu hedeften kaçanları millet affetmeyecek, tarih affetmeyecek, gelecek nesiller hiç affetmeyecektir.

Hayatın her alanında asgari müştereklerde, ortak değerler etrafında buluşmak, kaynaşmak, uzlaşmak zorundayız. İç ve dış işgal cephesine karşı diri ve uyanık olmalıyız. Anayasa konusunu günlük siyasi çekişmelerin, değersiz polemiklerin, köksüz anlaşmazlıkların dışında tutmalıyız. Siyasi partilerden, mesleki ve sivil toplum kuruluşlarından, fikir ve düşünce hayatımızı yönlendiren çevrelerden yeni anayasaya karşı çıkan, itiraz eden, ayak sürüyen henüz görülmemiştir. Herkes ittifakla darbe anayasasından rahatsızlığını dile getirmekte, yeni bir anayasanın yazılması gerekliliğine vurgu yapmaktadır.

O halde bazı siyasi zihniyetlerin sudan sebeplerle oyun bozanlık yapmaları, hem nalına hem mıhına vurmaları tutarsızlık ve samimiyetsizlik değildir de nedir?

CHP VE İP'YE ÇAĞRI YAPTI

CHP’nin kaçak güreşmesi, İP’in ucuz bahanelerin ardına saklanması nasıl yorumlanmalı, nasıl okunmalıdır? Milletimizin istek ve iradesine sırt dönmek, kabaran beklentilere kulak tıkamak, sorarım sizlere, siyaset ve demokrasi adabının neresiyle bağdaşmaktadır?

PKK uzantılarıyla anayasa masası kurup taslak metin hazırlayan CHP ve İP’in milli ihtiyaca dönen meşru anayasa hazırlık sürecine bigâne kalması hangi anlayışın, hangi arayışın, hangi ahlakın ürünüdür? Üstelik anayasa meselesini güçlendirilmiş Parlamenter Sistem talep ve teklifiyle işin başından itibaren baltalama çabası sorumsuzluk değil midir? Yanlış değil midir?

Parlamenter Sistem denenmiş ve dibi boylamıştır. Konu demokratik vasıtalarla kapanmıştır. Yönetim hayatımızda müstesna bir reform yapılmış, tarihi müktesebatımıza uygun, milli özlemlerle uyumlu bir sistem uygulama safhasına geçmiştir.

"TÜRK TİPİ BAŞKANLIK SİSTEMİNE KARŞI ÇIKMAK CEHALET DEĞİLSE BİLİNİZ Kİ İŞBİRLİKÇİLİKTİR"

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne, yani Türk Tipi Başkanlık Modeli’ne, abuk sabuk gayelerle, eften püften mazeretlerle, hatta tam bir gafillik numunesiyle karşı çıkmak, karalama yarışına girmek eğer cehalet değilse biliniz ki işbirlikçilik ve ilkesizliktir. Bayatlamış taktiklere, bayağı telkinlere, baygın ve batık telakkilere karnımız toktur, bunları kabulümüz söz konusu değildir.

Yürürlükteki yönetim sistemiyle çatışmayan ve çelişmeyen yeni bir anayasa devlet yönetiminin gücüne güç katacak, milletimizin refah ve huzuruna en üst düzeyde katkı sağlayacaktır. Bundan rahatsız olanların iyi niyetinden, vatan sevgisinden bahsetmek akıl ve izan tutulmasıdır. Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümünü yeni bir anayasayla taçlandırmak, 1876’dan beri süregelen bu çerçevedeki gerilimleri yumuşatıp bir mutabakat metniyle bağıtlamak hakikaten bu ülkeye, bu millete yapılacak en önemli, en değerli hizmetlerden birisidir. Bu hizmetin şerefine ortak olanları tarih saygıyla anacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi yeni anayasa vizyonunu kavramış ve kararlılıkla çalışmaya koyulmuştur. Allah’ın izniyle yakın bir tarihte çalışmalarımız nihayete erecek, ortak akılla ve Cumhur İttifakı’nın ortak iradesiyle milletimizin şanına, şöhretine, vasfına, vakarına, varlığına müstahak bir anayasa hazırlık süreci inşallah tamamlanmış olacaktır.

CHP’ye sesleniyorum, gelin bu sürece sizde destek verin. İP’e sesleniyorum, gelin bu onurun içinde sizde yerinizi alın. El birliği yapalım, güç birliği yapalım, darbe anayasasından aziz milletimizi kurtaralım. İstikbalin rotasını çizecek yeni bir sayfa açalım. Unutulmasın ki, birlikten muzafferiyet, bencillikten mağlubiyet doğar. Gelin mağlubiyet yaşamayın, gelin mahcubiyet duymayın.

İlk Meclis’in siyaset ve diplomasi istikameti; gayet akılcı, son derece stratejik, oldukça dengeli, bir o kadar sabırlı ve soğukkanlı, elbette milli gerçeklere bağlıydı. Bununla birlikte Doğu ile Batı’nın birbirinden farklı, ancak ağırlık bakımından neredeyse aynı düzeydeki maddi ve manevi baskıları arasında hareket etmek zorundaydı.

Meclis, iç ve dış siyasi gelişmeler karşısında daima pozisyonunu tayin etmek lüzumunu duymuş, en gerçekçi şekilde olayları ve tarihin akışını yorumlamıştır. Üstelik Doğu ile Batı’nın milli varlığa ve siyasi kurumlara tesir seviyesini isabetle hesaplamış, tehditleri zamanlama yanlışına düşmeden analiz edebilmiştir.

Milliyetçi kahramanlar, deyim yerindeyse iki ateş arasından bu cennet vatanı kurtarmasını bilmişler, hiç kimseye, hiçbir güç odağına boyun eğmemişlerdir. Kaldı ki tam bağımsızlığın başkaca bir yolunu da görmemişledir. Türkiye bugün dört bir taraftan sıkıştırılmak, çembere alınmak istenmektedir.

 

Okunma : 494
Bugünün en çok okunan haberleri
Gündem haberleri
Son dört günün en çok okunan haberlerini gösterir
Ayın en çok okunan haberleri için tıklayın